Bir sabah uyanıyorsunuz. Alarm çalmıyor, hazırlanmanız gerekmiyor. Kimse sizden bir şey beklemiyor. Yıllarca çalışmışsınız; üretmiş, didinmiş, alın teri dökmüşsünüz. Ama şimdi birden bire… Sessizlik. Sanki hayat, sizi bir kenara çekmiş gibi.
İşte birçok emeklinin hissettiği şey tam da bu: Boşluk. Oysa emeklilik, yalnızca iş yaşamının sona ermesi değil; bir ömrün birikimiyle yeniden var olmanın, yeniden fayda üretmenin bir fırsatı olmalı.
Bu yüzden diyorum ki, emekliler için buluşma ve üretme evleri kurulmalı. Hobi evleri, deneyim paylaşım merkezleri, gönüllülük atölyeleri… Sadece zaman geçirmek için değil, yeniden anlam bulmak, değerli olduklarını hissetmek için…
Bir marangoz ustası gençlere ahşap oyma öğretebilir, emekli bir öğretmen mahalle çocuklarına gönüllü ders verebilir, bir terzi, üretime katkı sunabilir. Emeklilik, bir kenara çekilme değil, topluma yeniden katılma zamanı olabilir. Ve biz toplum olarak bu alanları oluşturmazsak, o insanlar kendilerini “artık bir işe yaramayan” bireyler gibi hissetmeye devam edecek.
Çünkü insan işe değil, amaca uyanır. Ve hayat boyu çalışmış, üretmiş bir insan, bir sabah artık kimseye lazım olmadığını hissederek uyanmamalı.
Toplum olarak, emeklilerimize bir teşekkür borcumuz var. Bu borcu, onları boşluğa değil, yeniden umuda ve üretime kavuşturacak yapılarla ödeyebiliriz.