Ramazan ayı geldiğinde Peygamber Efendimiz’in (sav) normalden daha fazla cömert olduğu ifade edilir. Kapısına geleni bir hurma dahi olsa geri çevirmeyen, etrafındaki ihtiyaç sahibi insanları tespit ettirip durumu iyi olan sahabeleri onlara yönlendiren, kendi iftarlığını verip su ile oruç açan Allah Rasulü (sav) iyilik konusunda bize en iyi örnek değil midir? İyiliğin ne olduğunu ve iyiliğin nasıl yapılacağını en güzel ondan öğreniriz, çünkü o katıksız, riyasız ve gösterişsiz, arı duru niyetle, sadece Rabbinin rızasını gözeterek iyilik yapmayı öğretir bize hal diliyle.
Toplumdaki genel kanı iyiliğin para ile yapılacağı zannıdır, oysa Hz. Peygamber’in (sav) zamanında sahabenin çoğu fakir insanlardı. Böyle bir toplumda Allah Rasulü (sav) sadakanın sadece paradan ibaret olmadığını ve yapılan her iyiliğin bir sadaka sayıldığını ifade etti. Sohbet esnasında konu maddi yardım yapanların alacağı mükâfattan açılınca fakir sahabeler üzülmüş ve maddi yetersizlikten dolayı sadaka sevabı alamayacaklarını söylemişlerdi. İşte o mecliste Allah Rasulü (sav) sadakanın sadece mal ile yapılmadığını belirtip her iyiliğin sadaka olduğunu belirtmiştir.
Hadislerde kişinin ailesi için çalışıp ailesinin geçimini sağlaması sadaka diye geçer, küsleri barıştırmak, bineğine binerken birine yardım etmek, yükünü taşırken yardımcı olmak, yolda rahatsızlık veren şeyi kenara çekmek, hatta güler yüz gösterip hal hatır sormak bile sadaka yani iyilik kapsamına girer. Bu örneklere baktığımızda ortak bir nokta görürüz. Bunların hepsi yapan kişiden ziyade karşıdakinin ve başkalarının faydalanacağı şeylerdir. O zaman iyiliğin ilk kuralının, “Kendi menfaati dışındakilere faydalı olması” diyebiliriz.
Yani fayda önce onlara sonra bize. Mesela sokakta bir insan gördünüz, ellerinde yükler var. Gidip yardımcı oldunuz. İlk alacağınız şey yorgunluk gibi olsa da asıl alacağınız şey onun duasıdır. Allah’ın rızasının kimin dilindeki duada gizli olduğunu bilemeyiz.
Ramazan baştan sona iyilik ayıdır. Bir yaşlıyı ziyaret edip yalnızlığını gidermek, bir hastaya uğrayıp moral vermek, evladının engeli yüzünden doğru dürüst evden çıkamayan bir anneye soluk olmak, dertlinin derdini dinlemek az iş midir? Hem paraya da gerek yok. Dinlemek bedava anlatmak bedava.
Peygamber Efendimiz (sav), “Yarım hurma olsa dahi kendinizi cehennemden koruyun” buyurmaktadır. Buradaki yarım hurma aslında müthiş bir örneklendirmedir. “Çok az dahi olsa” manasına gelir. Yani ufacık bir iyilik yapma imkânı bile olsa bunu esirgeme diye de anlayabiliriz bu örneği.
Günümüz; insanların birey olarak ortada gezdiği, ötekini görmezden geldiği, kendi menfaatine yaramayan şeyleri önemsemediği bir zamana dönüştü. Bu çağda insanların önündeki en büyük engel kendi “ben”leri. Oysa iyilik bize “ben”i aşıp “sen” demeyi öğretir. “Sen”i mutlu edip duasını alan O’nun katında daha kıymetli olur. Yani iyilik O’na giden yolun “Sen”den geçtiğini, “Sen”i koruyup gözetenin O’nun katında kıymetli bir “Ben”e dönüşeceğini bildirir.
Yazı daha fazla iyelik çekimine dönüşmeden kısaca şöyle özetleyeyim.
İyilik yapılırken içinde Ben olmayan, ama sonucu tamamen BANA (Ben’e) dönen, Sen üzerinden O’na vardığımız şeydir. Çoğulu BİZ, SİZ ve yine O’dur.