Köşe Yazarı:Yasemin Özçelik
Bir genç, YKS sınavına küpesini çıkaramadığı için alınmadı. Sınav salonuna değil ama sosyal medyanın sahnesine girmeyi başardı. Bir günde on binlerce takipçiye ulaştı.
O an anladık ki…
Takip edilenin, değer sanıldığı bir çağdayız.
Gösteri, gerçeğin yerini aldı. Bilgi değil, görünürlük kıymetli artık. Emek değil, sansasyon ödüllendiriliyor. Ahlak, yerini algoritmalara bıraktı.
Sınav salonunun dışında kalan bir genç üzerinden saatlerce konuşuyoruz, tartışıyoruz. Oysa içeride, yıllarını bu sınava adamış binlerce gencin sessiz başarısı var. Ama onlar görünür değil. Hikâyeleri dikkat çekmiyor.
Ve ne yazık ki bazen birileri, senin yanında olur, seni her açıdan fotoğraflar; sonra içlerinden en 'anlamlı' olanı seçip, sanki büyük bir iş başarmışsın gibi anı paketleyip paylaşır. Oysa çoğu zaman icraat değil, sadece iyi bir açıdan yakalanmış bir gösteridir o.
Bizim kuşağımız, öğretmenlerin “bilgi güçtür” dediği bir çağda yetişti.
Şimdiyse “takipçi güçtür” çağına geldik.
Sosyal medya kullanıcıları olarak sıkça bana da sorulur:
“Neden takipçin az?”
Çünkü ben, sayının değil sözün peşindeyim.
Çünkü ben, görünürlüğü değil, özü önemsiyorum.
Popüler olanın doğru, çok izlenenin kıymetli, çok paylaşılanın haklı sayıldığı bu düzene karşı durmak zorundayız.
Zira bu gidişat, yalnızca bireyleri değil, geleceğimizi de çürütüyor.
Bugün çocuklarımız sosyal medya yıldızlarına değil, bilgiyle, emekle, ahlakla yol alanlara özenmeli.
Ama biz, görünürlüğü ödüllendirerek yanlış kahramanlar yaratıyoruz.
Üretmeyeni, sadece ses çıkaranı “başarılı” ilan ediyoruz.
Bu, geleceğin ayakları altından çekilmesidir.
O yüzden sesleniyorum:
Gelin, sessiz ama üretken olanı görelim.
Gelin, sadece bağıranı değil, doğruyu söyleyeni dinleyelim.
Takipçi sayısını değil, insanlık değerini ölçüt alın.
Ve unutmayalım:
Bir toplumun çöküşü, ahlaki çöküşle başlar.
Biz bu çöküşe seyirci kalamayız.